Psikolojik Cinsel Sorunlar Tedavi Merkezi İstanbul
Bir cinsel birleşme sırasında, erkeğin penisi kadının vaginasında ortalama 3-4 dakikadan önce boşalıyorsa, buna erken boşalma tanımı konuluyor. Bu süre normal, duyarlılıktaki bir kadının, ritmik uyarılar ile, 3-4 dakikada orgazma erişebilmesinin, sınırı kabul edildiğinden, erkekler için boşalmanın da belirleyici sınırı kabul edilmiştir. Bir cinsel birleşmede, eşlerin, ikisinin de orgazm olması hedeflendiğinden, bu olayın önemi burada gündeme geliyor. Ancak bu uyumu sağlamak da kolay olmuyor. Örneğin erkeğin boşalma süresi 15 dakika ise, kadına da bu süre yetmiyorsa, burada erken boşalma değil, kadının orgazm olma süresinin gecikmesinden söz edebiliriz.
Erken boşalma, beynin yani istem dışı sinir sisteminin bir şartlanmasından kaynaklanır. Çünkü ejekülasyon; kişi iradesine bağlı değildir. Bu sistem istem dışı bir merkezden idare edilir. Bu şartlanmalarının kökeni, gençlikte yapılan, mastürbasyonlara kadar uzanıyor. Gençler mastürbasyon yaparlarken, bir oldu bittiye getirerek, boşalmalarını genellikle birkaç dakikaya sığdırıyorlar. Bu durum bünyelerine yerleşiyor ve sürüyor. Ayrıca ilk deneyimlerin olumsuzluğu, heyecan faktörleri, güvensizlik, bilgisizlik deneyimsizlik de, erken boşalmayı tetikliyor ve giderek yerleşmesine neden oluyor.
Erken boşalmanın erkekte yarattığı en büyük olumsuzluk, kendine güvenin azalmasıdır. Ayrıca eşini tatmin edemediği kuşkusu da, içinde düğümlenebiliyor. Ailenin çoğu zaman mutsuzluğunun, kimi zaman da, boşanma nedenlerinden biri oluyor.
Erken boşalmayı tetikleyen en başta erken, erkeğin içinde bulunduğu ortamdır. İlk kez birleştiği bir ilişkide tedirginlik ve gerilim yanında, kendini sorgulayıp acaba? Korkusunun strese dönüşmesi; yorgunluk ve istem dışı sinir sisteminin duyarlı olması, tetikleyici faktörler arasında sayılır.
Erken boşalmada mutsuzluk açısından, kadın erkekten daha çok bedel öder. Bir birleşmede, kalite ve süre yetersiz bile olsa, sonunda erkek orgazm oluyor, hedefine ulaşıyor. Ama kadın için tam tersi yaşanıyor. Bir benzetme yaparsak; Ağustos sıcağında, susamış bir kadına partneri (eş) bir bardak buzlu limonata veriyor. Kadın bir yudum içince, erkeği elinden alıyor. Ertesi gün gene aynı şey. Sonunda kadın şunu demeye getirir: “Sevgili eşim, beni seni seviyorum, başımın tacısın. Şu limonatayı veriyorsan doya doya içeyim. Yoksa bana hiç gösterme ben razıyım. Böyle olunca çok gerilimde kalıyorum.”
Erken boşalmada yüzlerce yıl önce ortaya atılmış düşünce ve yöntemlerin, günümüzün bilimsel tıp dünyasında, ne denli geçerli olabileceğini mantık olarak herkes düşünsün. O yöntemler, yani Tao safsataları için, nice kitaplar yazılmıştır, ancak bunlar spekülasyon düzeyinde kalmıştır. Tao önerileri, arasında boşalma sırasında meninin akmaması için, penisin sıkılması ise, tehlikeli zararlı bir işlemdir.
Kendiliğinden düzlen erken boşalmalar olduğu gibi evlilikte, yıllar sonu bile ortaya çıkan erken boşalmalar görülmektedir. Her ikisinin de oranları yüksek değildir. Bu konuda erkeğin kendi kendine keşfettiği ve yarar sağladığı bazı teknikler olabilir. Yararlı olanı da uygulayabilir. Örneğin pozisyonlar, o sırada başka şeyler düşünmek, konsantrasyonu azaltmak gibi. Yarar sağlanmıyorsa erken boşamanın tedavisi gerekir. Çünkü mutluluk zedelendiği gibi, sinirlilikten doğan yaşam pürüzleri aileyi sarsar, boşanmaya kadar götürebilir. Erkeklerdeki kıskançlık duygusunu da, bunlara ekleyince, evlilik gerilimli bir duruma dönüşebilir.
Ev ve aile koşullarında, heyecanlar en aza indiğinden, eşler de birbirlerinin cinsel yapılarını bildiklerinden, heyecan ve buna bağlı stresler ortadan kalkıyor. Ayrıca kadının erkeğe verdiği tensel ve psikolojik heyecanının dozu, dış ilişkilerde daha fazla oluyor. Evdeki ilişkilerde ise, heyecan yerini ortamın güvenine ve alışkanlığına bağlı olarak, huzurlu bir zevk bölüşmeleri de, zevke artı puanlar katıyor.
Ancak tam tersi durumlar da görülebiliyor.
Erken boşalma konusunda, piyasalarda çeşitli prezervatifler, çeşitli uyuşturucu pomadlar satılıyor ama, erken boşalma diş ağrısı değil ki, al ilacı ağrı geçsin! Erken boşalma bir sistem sorunu. Bunu içinde fizyoloji, psikoloji ve istem dışı sinir sisteminin olduğu kadar, şartlanmaların da rolü bulunduğundan sık spreyi erken boşalma tedavi olsun, denklemi geçerli olsaydı, kimsede bu sorun kalmazdı. Erken boşalma ayrıca dünya erkeklerinin ve de ailelerinin de sorunudur. Ancak bu tür spreylerin fazla bir zararı da yoktur. Denenebilir, yararlı ise devam edilir, değilse bırakılır.
Erken boşalmanın tedavisi vardır. Genelde uzun süren seanslar içeren bir tedaviden sonuç bekleniyor ama, bu seanslara gitmek, hem parasal, hem zaman ve iş trafiği bakımından kolay olmuyor. Alınan sonuçlar da, yüz güldürmüyor. Ben bu konuyu şöyle çözdüm. Kişi bir kere geliyor. Ona bir şifre numarası veriyorum. Olay bitip tedavi olana dek, kişi bana gelmeden, telefonla durumunu kontrol altında tutarak, ilacını azaltıp çoğaltarak, gerekirse değiştirmek ve öteki yöntemlerle birlikte, kombine bir tedavi uyguluyorum. Hastalık geçene, kişi tamam iyi oldum diyene kadar, ben tedaviye angaje oluyorum. Yani bu süre içinde kişi, geminin dümeninde bana koordinat veriyor, ben ona uzaydan rota çiziyorum. Bu yöntemle 100 hastamın 90’ında sonuç alıyorum.
Kızlık zarı, bebekler doğduktan sonra, çişlerinin, kakalarının ya da dışarıdan, çocuğun parmaklarından mikropların vaginal yoldan girerek, karın zarı iltihaplanmasın diye, doğanın bir koruma kalkanı olarak orada vardır. Ergenlikten sonra biyolojik anlamını yitirir. Bazı toplumlarda bu kavram, sosyolojik ve buna bağlı psikolojik anlam kazanır. Birkaç çeşit vardır: Yarım ay biçiminde, çentikli, ortası yarık, iki delikli, kalbur gibi delikli ve nadiren tamamen kapalı, gene kimilerinde papatya çiçeği yapraklarına benzeyeni vardır.
Cinsel birleşmelerde yarım ay biçiminde olanlarla, çentikli tiplerinde kanama olamayabilir. Oranları da düşük değildir. Öteki türler genellikle kanar. Gene de zarların gizemli yapısı göz önüne alınmalı, kişisel yorumlardan kaçınılmalıdır. Bu konuda kuşkuları uzman hekimler, yani jinekologlar koyar.
Vagina ve penis boyut ve çap uyumsuzlukları yanında, erkeğin hoyratça acemiliği ve kadının huzursuzluğu, kasılması da, kanamayı arttırıcı nedenler arasında sayılabilir. Kızlık zarları genelde esnektirler. İnce bir dokudan yapılmış olup, üzerleri mukoza dediğimiz, ağız içindeki doku gibi bir epitel dokuyla kaplıdır. Aslında narin oluşuma sahiptir. Narin olmasına karşın, genellikle vaginaya, kızlık zarının esnekliğinden daha çaplı ya da büyük bir cismin girmemesi durumlarında kanamazlar. Düşmekten, ağır kaldırmaktan, bisiklete binmekten, hayal kurmaktan vb. kanamaz. Kızlarımızın karabasanı bu korkutucu kuşkular, onların cinsel ve ruhsal sağlıklarını da bozmaktadır.
Evlilikte ilk birleşmede kızlık zarı kanamamışsa, kız da bu konuda kendinden eminse, eşinin karşısında suçluymuş gibi durmamalıdır. Kimi kızlarımız acaba yeterince koruyamadım mı? diye başlarını eğiyorlar, kimi kızlarımız ise geçmişlerine dönüp, nerede hata yaptım? gibilerden suskun kalınca, erkekler bunları sanki bir suç itirafıymış gibi yorumlayabiliyorlar. Kız kendinden eminse güvenle başını dik tutup bu ve benzer olaylarda eşine: “Buyur ne düşünüyorsan hazırım” demelidir. Bu tavrını eşini kırmadan onunla kavga etmeden kişiliğini, erdemini koruyarak ortaya koymalıdır.
Kızlık zarı yırtılmalarında genellikle fazla acı duyulmaz. Kimi zaman birleşmenin zevki o acıyla karışınca, ola ki, acılı bir kebap lezzetine de dönüşebilir. Yani bir artı değer de kazanabilir. Kızlar bu konuda ne denli abartılı, gerçek dışı kulaktan dolma bilgiler duyulmuşlarsa, korunma içgüdüleri ve refleks olarak, kasılması acıyı pekiştirir. Acı oranı kişinin dayanma gücünü, yani eşik değerlerini asla zorlamaz. Belki böyle bir acı, kadının anılarında, eşine verdiği bir ödül gibi de yorumlandığında, eşle aralarında bir sevgi ve sevecenlik bağı da kurabilir.
Kızlık zarının yırtılan yerleri birbirine yaklaştırılarak dikilebilir. Ancak bu dikilme usta bir jinekolog tarafından yapılmalı ve operasyon, gerdek gecesinden bir iki gün önce uygulanmalıdır. Dikilmenin üzerinden daha uzun süre geçince, dikiş yerlerindeki iplikleri beden attığından dikiş tutmaz.
Kızlık zarlarının geride ve kalın olanlarının oranı yüksek değildir. Pek az görülen türleridir. Zarın kalın olması durumunda, bunun operasyonla alınması gerekir ve doğrusu da budur.
İlk birleşmede kanamışsa, genelde ikinci birleşmeyi doğru bulmuyoruz. Birleşmeden sonra kızımız sırt üstü yatarak dinlenmelidir. Kanama fazla ise, yumurta büyüklüğünde bir pamukla, üzerine beş on dakika bastırarak tampon yapmalıdır. Dinmeyen kanamalarda, vagina yırtıkları olabileceğinden, gene bu tür tampon yaparak ve tamponu çekmeden, hasta jinekojik uzmanı bulunan bir kuruma ( hastaneye ) götürülmelidir. Bu tür yırtılmalarda organ uyumsuzluğunun dışında, erkeğin acemiliği, hoyratlığı, aceleciliği de önemli rol oynar.
İki ayrı cinsin ( erkek-kadın) aşk, cinsel içerikli sevgi ve onunla bedensel, ruhsal, aynı zamanda cinsel birleşmeler yapacak bir kimlik yapısının ve tercihinin bu amaçlarla kendi cinsine yönelmesidir. Daha çocukluktan başlayan cins ayrılığının oluşturduğu kimlikler, ailelerin, toplumun tutumuyla da pekişerek, erkek ya da kız kimliği belirler.
Eşcinsel kimliği oluşmuş kişilerin, yüzde doksanının üstünde, bu kimlik çocuktan başlayarak, ergenlik döneminde şekillenerek, dahası ergenlik döneminde de, yerine oturarak gelişir. Bu yapılanma kişinin cinsel yaşam tarzını oluşturur. Eşcinselliğin doğuştan başlaması kesinlik kazanmamış bir tartışmadır.
Kadındaki tablosu yukarıda ki saydığımız fotoğrafın negatifi gibidir. Erkekteki tablo biraz farklıdır. Erkek eşcinsellilerin çoğu, erkeksi tavırlarını kamuflaj olarak kullanırken, kadın eşcinseller daha çok erkeksi tavırları sergilemekten çekinmezler. Sanki daha az utanılacak bir şeymiş gibi davranırlar. Tek istekleri bir penise sahip olmalarıdır. Kendi cinslerine aşık olurlar. Her iki cinste de aşklar, heteroseksüel dediğimiz ayrı cinslerin aşklarından daha güçlü gibi, bir izlenim bırakmıştır bende.
Çocukların büyüme çağında ailenin tutumu önemlidir. Çocukların annenin, babanın rollerini benimsetmeleri gerekir. Bunu benimsetecek anne babalar, çocuklarıyla yakın ve ılımlı bir otorite ile arkadaşlık kurmaları eğitimin temel kuralıdır. Bu yaklaşımla onların dünyalarına inmeleri, önemlidir. Korkutmalar panik yaratmalar doğru değildir. Aile içi ilişkiler de kardeşlerin birbirleriyle etkilemeleri önemlidir. Özellikle erkek çocuklar büyüme çağında ablalarının oyunları, davranışları, giyim kuşamlarından etkilenmişlerse çocuklarda böyle bir tercihte alt yapı oluşabilir. Dış arkadaş ilişkilerinde de uzaktan denetim gerekebilir.
Bu korku her anne babanın karabasanıdır. Ancak ergenlik dönemi ve sonrasında da gençlerin kendi içsel dürtüleriyle mastürbasyon yaparlarken anal bölgeden de zevk aldıklarını keşfetmeleri, büyük ağbeylerin etkisinde kalmaları korkutmalar eşcinsellerin hem karakter yapısını oluşturur, hem onları korkutur. Bu tür düşüncelerle genç panik içinde içine kapanır daha çok mastürbasyona yönelir hayal dünyası korkularını pekiştirir ve bir kısır döngü oluşabilir. Bu da şizoit dünyanın alt yapısını oluşturur.
Burada çok önemli bir durumun altını çizmek istiyorum. Eşcinsellik konusunda ilk akla gelen hormonlardır. Oysa hormonlarda genellikle bir değişiklik, azalma söz konusu değildir. Garip gelebilir ama, çoğunda da normal sınırın üstüne doğru tırmanmaktadır. Bu kimliğin oluşumunda psikolojik ve sosyal olan etkilerin dışında sinir dağılımının bir özelliği ortaya çıkıyor. O da şu: Penis ve testislere gelen sinirler dışarıdan gelen sürtünmeleri zevk olarak algılar. Bu sinirler, anüs bölgesi ve içine de dağıldığından, bu bölgeler dokunma ve okşama gibi uyarımları da zevk olarak algılayabilir. Gençler bu durumu fark edince, kendilerinde bir bozukluk olabileceğinin paniğini yaşıyorlar ve depresyona giriyorlar. Bunu kafalarına takıyorlar. Anal yani anüsün (makat) zevklenmesi ile eşcinsel kimlik, birbirinden farklıdır. Bu eşcinselliğe eğilim anlamına gelmez.
Duygusal aşk düzeyde kalanlar, bedensel yakınlaşmalar ve son aşama birleşmeye kadar gidenler gibi sınırlar çizilebilir. Ancak bunlar eşcinsel sapkınlık mıdır, tercih mi, yoksa bir yaşam tarzı mıdır? Soruları tartışılmıştır benim öğrencilik yıllarım zamanında sapıklık deniliyordu. Sonra sapma sapkınlık gibi yumuşatma deyimleri başladı. 1980’li yıllardan sonra, cinsel tercih deniliyordu. Şimdi cinsel yaşam tarzı denilmektedir. Bilim ne diyorsa bizde onu kullanıyoruz.
Biseksüel kişi, hem erkek hem kadınla cinsel ilişki kurabilir. Kimi zaman tercihte biri ötekine üstün gelir. Eşcinsellikte karşı cinse yönelme yoktur. Bu yönelme cinsel içerikli olmasa bile duygusal anlamda da olmaz.
Eşcinselliğin derecesine göre bu soruya yanıt verilir. Kimi eşcinseller, özellikle aileleri de, evlendiklerinde eşcinselliğin zamanla silinebileceğini düşünüyorlar. Bu genelde pek doğru değildir. Psikolojide matematiksel kesinlikler olmadığından, her soruya daima kişisel bir pay bırakarak yanıt veriyoruz. Ancak söylediklerimiz genel kurallar içinde doğrudur. Eğer eşcinsellerin evlenmeleri kaçınılmaz ise, bir biçimde bu yaşam tarzı, erkeğin böyle bir eğilime zaafının da olduğunu, evleneceği kadının öğrenmesinden yanayım. Birini kurtaralım derken, bir başkasının hayatını zora sokmak yanlış olur.
Eşcinsellerin çocukları eşcinsel olmaz. Ancak eğer babanın kimliğini erkek çocuk özümler, ona idantifiye olurken, bu kimliğe takılıp kalırsa, genetik olarak değil, eğitimsel olarak benzer davranışlar gösterebilir. Bunun tam tersi de geçerlidir. Çocuk babasının böyle olduğunu ya da aile içinde ve konuşulanların olumsuz tavrını gördüğünde, eşcinsellere karşı bir nefret ve kızgınlık da taşıyabilir.
Gördüğüm kadarıyla duygusal ilişkiler ilişkinin başladığında en büyük rolü oynuyor. Oluşan zemin üzerine, organik ilişkiler başlıyor. Tıpkı heteroseksüel ilişkilerde olduğu gibi. Önce ruh tercihi yapıyor, sonra beden devreye giriyor.
17-18 yaşında ya da daha önce cinsel ilişkiler başlamış ve az ya da çok sürmüş, değişik kişilerle ilişkiler olmuş, zevk de o yöne kaymışsa, tedavide pek umut yoktur diyebiliriz. İlişkiler duygusal düzeyde kalmış, hiç deneme yapmamış, karşı cinse duygusal beğeni yönelmeleri olmuşsa, buradan bir çıkış yolu bulunabilir.
Her eşcinsel, bu kimliğini kabullenmekte büyük direnç göstermektedir. Toplumun, yani içinde yaşayacağı ortamın değer yargılarına karşı çıkmak gibi bir şeydir eşcinsellik. Ancak cinsel dürtünün deşarj kapısı bu yöne kaymışsa, kişi ne denli kendini frenlese de, bir irade boşluğunda bu ya da benzer eylemi yapabilir. Bu çelişki ve çatışma eşcinselleri yorar. Dirençlerini ve güçlerini yitirirler. Ya içlerine kapanırlar ya da ezik ve saldırgan bir kimliği benimserler.
Kendi durumlarını içine sindiremeyenler de ya da böyle, bir kimlik bozukluğu olabilir. Bir yanda olmak istediği kişilik öte yanda, bir tutkunun tutsağı olmak… Bu çelişki o kişilerde değişik kimlik gösteri ve davranışlarına yol açabilir. Acımasız ya da fazla yumuşak olabilirler. Alkol, belki uyuşturucu bağımlılıkları da olabilir. Kimilerinde paranoya ya benzer yorumlar ortaya çıkar. Tam terside olabilir. Olağan üstü iyi niyetli, sanata düşkün ve yaratıcı büyük bir insan olmanın avantajlarına da erişerek yani komplekslerini olumlu yönde gidererek, geliştirerek kendilerini topluma kabul ettirirler.
Tedavisi psikiyatri uzmanlarının ilgi alanına girer. Tedavide ne olursa olsun, bir şey vaat etmek doğru olmaz. Bu konuda kişinin doktora güveni ve onu sevmesiyle daha kolay yol alınır. Psiko-terapi seansları: Doktor, aile ve kişinin kedisi ile üçlü sıkı bir işbirliği zamana da oynayarak tedavide ne kazanılırsa o kardır.
Kısaca tanımı; Karşı cinsle ilişkide yeterince performans gösteremeyen kişilerin, daha çok kendilerince benimsedikleri bir deyimdir. Ereksiyon zorluğu yaşayanlar, cinsel birleşme sayısını, beklentilerine çıkaramayanlar, cinsel ilişkide hiç bir başarı sağlayamayanlar, duydukları abartılara ulaşamayanların korktukları için de eyvah! diye paniklerinden başarı sağlayamadıkları bir durumdur iktidarsızlık kavramı.
İktidarın sözcük anlamı güç demektir. Ama bir erkeğin pazu gücü azalmışsa, kollarımın iktidarı azaldı demezler. Bu konu otoritede de “İktidardaki parti” gibi kullanıldığı halde, cinselliğe gelince, tek sözcük olarak, cinsel yetersizlik ya da güçsüzlük anlamında kullanılır. Erkekte iktidarın bayrağını taşıyan organ penis olduğunda, penisin özellikle kadın karşısında ereksiyon durumuna geçememesi, yani penisin sertleşmemesi, cinsel yapının bozukluğu ya da iktidarsızlık anlamına gelmez.
Gençlerde iktidarsızlık, yok denecek kadar azdır. Genellikle cinsel birleşmede başarısızlık söz konusu olursa, bu iktidarsızlık demek değildir. Kadında başarı sağlayamayan erkek, mastürbasyonda başarılı olabilir. Kendi eşine karşı başarısız kalan erkek, dışarıda başarılı olabilir. Bunun tersi de söz konusudur. Bu konuda ön yargı ve tedirginlik stresine girmeden, bilgilenmek, gerekiyorsa hekime danışmak doğru olur.
İktidarsızlık yaşlıların kaderi değildir. Ancak yaşlanınca sayısal değerler düşer. Bunun yerini, deneyimli, kaliteli bir cinsellik alabilir. Sayı her zaman herkes için belirleyici değildir. Ancak erkeklerin yıllarca süren evliliklerinde, monotonluk ve isteksiz davranmaları, bir tür bahanelerle geri çevirmeleri, performans düşmelerine neden olabilir. Bu da sorun yaratır.
Orda yaşlarda iktidarsızlık olayına yorum gerekir. Evliliklerden kaynaklanabilir. Kişilerin organik yapıları, şeker hastalığı ya da stres, yorgunluk buna neden olabilir. Bu gibileri, bir uzmana gitmeli bazı tetkiklerden geçmelidirler.
İktidarsızlık korkusu performans düşüklüğü yaratabilir. Cinsel birleşmelerin sağlıklı, verimli ve zevkli olması, çiftlerin bulundukları ortam, güven duygusu, sevgi, beğeni faktörleri, elektrik alma denilen, tatlı titreşim yeterince olmalıdır. İtici faktörlerinin olmaması da önemlidir. Örneğin kötü koku vb. dışında, etik değerler de performansda etkin olur. Bunlardan herhangi birindeki bir stres, geçici iktidarsızlık yani ereksiyon ve performans sorunu yaratabilir. Bu durumu erkekte takıntıya dönüşürse, geçici de olsa iktidarsızlık yaşanabilir.
İktidarsızlıkta psikolojik faktörler, tüm iktidarsızlığın yani performans düşüklüğünün neredeyse yüzde doksanını oluşturur. Bu psikolojik faktörler bilinçaltından da kaynaklanabilir. Heyecan, panik, güvensizlik vb. gibi faktörler başarısızlık yaratabilir. Eğer kişi sürekli kendini sınar gibi, acaba gene başarılı olamayacak mıyım? Kuşkusuna kapılırsa, kendi performansını da engeller.
Psikolojik sebepleri saymak zor. Çünkü hem çok geniş bir alana yayılmış hem de her kişiye özel etkenler vardır. Bedensel, yani organik olanlar, genellikle penisin sertleşme mekanizmasını bozan dalaşım, yani damar sistemi bozukluklarına bağlıdır. Damarlarda tıkanma da kaçak olması gibi. Bu durum çoğu zaman şeker hastalarında görülür. Organik sinir hastalıkları, omurilikte ve oradan çıkan sinirlerde olan baskı ve hastalıklar, travmalar, uzun süre alınan alkol, aynı oranda sigara ve uyuşturucu bağımlılığı, metabolizma ile ilgili hastalıklar, hormonal bozukluklar, beyinle ilgili olanlar gibi, pek çok neden olmasına karşın, bunların oranları düşüktür. Teşhisi hekime bırakmak doğrudur.
Bunun için hekimin temkini ve bazı incelemeleri gerekir. Örneğin o bölgenin ültrasonla tetkiki gibi.
İktidarsızlık , önce ürologların, duruma göre hormon bilimcilerin ( endokrinoloji uzmanlarının ), Eğer organik bir sorun yoksa, nörologların ve de psikiyatrların tedavi alanına girer.
Son yıllarda kullanılan penil protez yani mutluluk çubuğu kalıcı iktidarsızlıkta radikal bir çözümdür. Erkekteki cinsel yapı ve güç sağlıklı ve bilinçli kullanıldığında, şişmanlık, başka metabolik bozukluklar araya girmemişse, hareketlilik yanında, moral değerler yıpranmamış ve eşin de bu konuda itici bir rolü yoksa, cinsel aktivite teorik olarak yaşam boyu sürebilir.